25 Haziran 2008 Çarşamba

Kalbimiz Sizinle


Bugün Türkiye-Almanya yarıfinal maçı var. Temennimiz tabiki finale çıkabilmek. Fakat sakatlıklar ve cezalar nedeniyle kadro oldukça kısıtlı. İlk 11 de fazla alternatif yok. Ama tüm futbolcularımıza güveniyoruz. İnşaallah maçı kazanır ve finale çıkarız ve bu Türkiye için güzel bir gelişme olur. Belki de sadece spor değil, siyaset, sosyal hayat, ekonomi ve uluslar arası bürokraside de başarılı olacağımız günlerin müjdecisidir bu yaşadıklarımız. Bugün kaybetsek de Milli Takımımıza tarihimizde ilk defa yarı final heyecanı yaşattıkları için teşekkür ediyoruz. Allah yardımcıları olsun...

Ayrıca şu linkte perişan fm'den milli takımla ilgili güzel bir parodi var, tavsiye ederim dinleyiniz:
Buradan...

18 Haziran 2008 Çarşamba

Bir Çocukluk Anısı


Lokantada çalışan bir çocuğun anısı:
-Oğlum git Oben Konfeksiyondan boşları al gel (servise gitmiş olan yemek tabakları. O zamanlar plastik tabaklar pek yaygın değil)
-Tamam usta
Çocuk gider tüm saflığıyla işindeki ilk gününde. Dükkanın yerini de bilmiyordur ve "konfeksiyon" kelimesi aklında "nakliyat" olarak kalır nedense. Belki de böyle bir anıyı hep hatırlamsı içindir :)
-Abi buralarda Oben Nakliyat olacakmış nerede?
-Oben mi, Orhan Nakliyat olmasın
-Olabilir tabi (yanlış duymuş olabileceğini düşünür)
-Bak karşıdaki kahvededir oraya bak.
Kahveye gider Orhan Nakliyatın sahibi Orhan beyi bulur:
-Abi Gönül Pide Salonundan geliyorum, boşlar varmış
-Borç mu?
Çocuk bunu da yanlış duyabileceğini düşünerek:
-Evet borç
-Tamam ben ustanla konuşurum.
İşin garip tarafı Orhan Bey lokanta patronun köylüsü ve gerçekten borcu varmış...

Hatırladıkça gülüyorum :))

11 Haziran 2008 Çarşamba

Sabır ve Ödül

Göz görmezse gönül katlanır
Zaman geçer bitmezse sabır
Hangi sıkıntı sonsuza dek sürmüş!
Sanma ki buhranlar hep kalır

Sıkıntıdaysan kurtulacaksın
Üzülüyorsan sevineceksin
Sabret muradına ereceksin
Bekle buna değecektir.

9 Haziran 2008 Pazartesi

Gitmek


En sevmediğim kelimelerden biridir "sıkılmak". Fakat içimde bulunduğum durumu ifade edecek başka bir söz bulamıyorum. Sıkıldım. Aynı şeyleri dinlemekten, aynı soruları duymaktan, baskı içeren konuşmalardan... Yoruldum. Aynı şeyleri söylemekten, idare eder gibi görünmekten, anlamsız baskılardan...
... ve artık fısıltılar geliyor kulağıma, aklıma. "Git" diyor, vakti gelmiştir. Sesi çok cılız bir fısıltı ve sanki her geçen zaman sesi gürleşecek gibi. Ses desibelinin akla ve mantığa işlediği gün... Böyle bir gün gelir mi hiç bilmiyorum...

4 Haziran 2008 Çarşamba

Vuslatı Bekleyen (Bölüm 3)

Yedi yıldır tanışıyorlardı. Çok az rastlaşıyorlar, pek konuşmuyorlardı ama bakışlarda derin anlamları ikisi de farkediyordu.
İlk tanışmaları lise yıllarında olmuştu. Cengiz üniversite sınavına hazırlanırken ikinci sınıfa giden kuzeniyle aynı sırayı paylaşıyordu Funda. Babası memurdu ve ilçeye o sene gelmişlerdi.
Cengiz ilk gördüğü andan itibaren teneffüs aralarında çeşitli bahanelerle kuzeninin yanına gider, deniz mavisi gözlerine derin bakışlar fırlatırdı. Funda bu duruma kayıtsız kalmazdı fakat pembeleşen yüzünü utangaç tavrıyla başka yönlere çevirmeye çalışırdı zaman zaman. Selamlaşmaları çok kısa olsa da bakış ve mimiklerinden uzun kompozisyonlar çıkarıyordu ikisi de. Kuzeni Leyla bunu farketse de belli etmez başka şeylerle ilgileniyormuş gibi yapardı.
Üniversiteyi kazanmış 5 yıl İstanbul'da İngilizce Öğretmenliğini okumuş ve doğup büyüdüğü ilçede turizm rehberliğine başlamıştı. Funda ise çoğu zamanını evde geçiriyordu. İstemeye gelen talipliler olsa da elleri boş dönüyorlardı. Bir evin bir kızıydı ama bir gün elbet o da kuracaktı yuvasını.

Tatlı meltemlerin ağaç yapraklarına dans ettirdiği güzel bir bahar gününde kapıları çaldı. Funda'nın annesi açtı kapıyı:

-Leyla kızım hoşgeldin. Epeydir görünmüyordun.
-Menekşe teyzecim sağol, çalıştığım için çok vaktim olmuyor. Funda evde mi?
-Tabi kızım buyur gel.

Funda da heyecanlanmıştı Leyla'yı görünce. Gözleri parıldıyordu. Odaya geçtiler:

-Çok özlemişim seni, ne iyi ettin. Ee nasılsın?
-İyiyim. Belki daha da iyi olabilirim sayende
-Nasıl?

Tatlı bir gülümsemeyle çantasındaki zarfı çıkardı.

-Bunu okuyunca anlarsın. Bir kaç gün sonra tekrar gelirim. Şimdi çıkmam gerekiyor. Görüşürüz.

Tek bir şey soramadan çıkmıştı Leyla. Odasına çıkıp büyük bir heyecanla açtı zarfı ve içindeki mektubu:

"Kaç zamandır hasret rüzgarları esiyor vuslatı bekleyen kalbimde. El değmemiş duygularım, Sen'li hülyalarım hiç bir gün yalnız bırakmadı beni. Gurbette olduğum günlerde hep seni özledim. Fırsatını bulduğum her tatilde seni görme heyecanıyla geldim. Öğretmen olmayı çok istesem de senden uzak kalmak istemediğim için buradayım.
Eğer kabul edersen ömrün yollarını, sevinçleri, hüzünleri, hayatı seninle paylaşmak isterim. Hayır dersen saygıyla karşılarım. Gurbette yaşayan gönlümü sılaya alıncaya kadar küser belki hayata ama alışır buna da.

Cengiz Atak"


Çok şaşkındı. Bir evlilik teklifiydi resmen bu. Tarif edilmez bir heyecan içindeydi. Elindeki mektubu yavaşça indirirken pencereye dikti gözlerini. Güzel bahçelerindeki güller gönlünde de açmıştı.